Kalktım gittim ilim meclisine, ilim irfan geride kalmış, ille edep ille edep!

Archive for Kasım, 2012

KADER VE KADERCİLİK

  Kadercilik anlayışı günümüzde çok farklı boyutlara gelmiştir hatta farklı boyutlara gelmeden ziyade ezelden beri kader kavramı Müslümanların zihninde problem teşkil etmiş kelamcılar dahi buna birtürlü açıklık getirememişler ve Müslümanlar daha ilerisini irdelemek caiz değildir kanısıyla yüzeysel olarak nedenini, sebebini bilmeden inanmış ve böylece süregelmiştir. İnsanların kaderi daha henüz doğmadan yazılır peki küfür ehli olmamızdan niçin sorumlu oluruz bu kaderi bize Allah Teala yazmamışmıdır veya Salih birkişi olmamız bizim hangi ayrıcalığımızdandır ki Allah Teala bize bu kaderi yazmıştır mademki bunların hepsi kaderdir ozaman yaptıklarımızın hiç birinden mesul olmamamız gerekmiyormu evet öyle gerekiyor ama mesuluz demekki kader kavramının anlaşılmasında bir sıkıntı var Allah Teala herkesin kaderini nasıl belirliyor neye göre çizdiğini Kur’an-ı Kerimde bakın nasıl anlatmış bir örnek çerçevesinde anlatmaya çalışalım. Diğer alanlarda olduğu gibi hidayet ve delalet konusunda da Allah merkezli bir anlatım şekli kullanılmış ve hidayete ermek ve delalete saplanmak hususunda neredeyse insan iradesinin yok sayıldığı izlenimi uyandıracak bir yapı tercih edilmiştir. Nitekim aşağıdaki ayetler buna işaret etmektedir.

“Allah dilediğini saptırır dilediğini de doğru yola iletir”[1]

“…. Ve Allah kimi saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.”[2]

“…Allah kimi saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur; Her kimide hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur.”[3]

Bu ayetlere lafzi açıdan bakıldığı zaman hidayet ve delaletin Allah tarafından verildiği, insanın ise hidayet ve delalet konusunda herhangibir katkısının olmadığı anlaşılmaktadır. İnsanın sorumluluğunun olmaması ise kur’an’ın ruhuna ve gönderiliş amacına uygun değildir. Zira peygamberlerin ve ilahi kitapların gönderiliş amacı , insana sorumluluğunu hatırlatmak ve hidayet ve delalet konusunda tercih yapmasını istemektir. Bu nedenleinsan hidayete ve delalete sapma konusunda özgürdür. Sonucuna katlanmak üzere isterse hidayeti , isterse delaleti seçebilir.[4]

O halde yukarıda geçen ayetleri insanın sorumluluğunuda göz ardı etmeden , “Allah hidayete ermek isteyeni hidayete erdirir ; delalete sürüklenmek isteyenide saptırır”  şeklinde anlamak, Kur’an’ın vermek istediği mesaja daha uygundur. [5] Nitekim bu anlama biçimi aşağıda verilin ayetlerle bir bütünlük arzetmektedir.

“De ki: “Gerçek Rabbinizdendir.” Dileyen inansın, dileyen inkar etsin.”[6]

“Şüphesiz  insana yol gösterdik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük.”[7]

“Doğrusu bu kur’an’da anlatılanlar birer öğüt, uyarıdır. Dileyen kimse, Rabbine doğru giden bir yol tutar.”[8]

“Veya, “Allah beni doğru yola eriştirseydi sakınanlardan olurdum” diyeceği, yahut, azabı gördüğünde: “Keşke benim için dönüş imkanı bulunsa da iyilerden olsam” diyeceği günden sakının. İşte ozaman Allah şu cevabı verecektir. Ey insanoğlu! Evet; ayetlerim sana gelmişti de onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştun.”[9]

Görüldüğü gibi bu ayetler de, hidayet ve delalet konusunda Allah’ı merkez alan ifadelerin aksine insanın sorumluluğunu merkeze alan bir yapıda zikredilmiş iman ve küfür konusunda tercihin insana ait olduğu belirtilmiştir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki Kur’an insana kendisini, içinde bulunduğu fizikî, manevî ve gaybî gerçeklik konusunda nasıl davranması, neleri yapması ve nelerden uzak durması gerektiğini söyler. Bunların hepsinin adı Kur’an lisanında hidayettir. Bu hidayet ise, muhatabın kendisini hitaba mazhar olarak kabul etmesiyle meydana gelir. [10]insanın iradesi ve tercihi önemlidir. Dolayısıyla insanın hidayet ve delaletinin Allaha izafe edilerek beyan edilmesi , büyük çapta bir planda bütün bunların Allahın gözetimi altında O’nun onayı ile[11] olduğunun belirtilmesi içindir.[12]Yani Allah tealanın verdiği bağımsız iradesiyle kul iyiliği ister Allah Teala onu onaylar ve iyi olur yine bağımsız iradesi ile kötülüğü ister Allah Teala onu onaylar kötü olur Allah Teala insanlara her şeyden bağımsız özgür isteme iradesi vermiştir ama tabikide her iradenin sonunda istenen iradenin gerçekleşmesi için Allah tealanın onaylaması, tastiklemesi gerekir kul isteğince de Allah Teala onaylar işte bundan dolayı Allah Teala ayetlerde Hidayeti ve Delaleti kendisine izefe ettirmiştir Allah tealanın onayıyla gerçekleştiğini, yürürlüğe girdiğini fakat onun onaylamasınında kulun özgür iradesine bağlı olduğunu açıklamak için…

   Böyleliklede kul yaptığı her işten sorumlu tutulur, mesul olur çünkü onlara serbest bir şekilde isteme hakkı verilmiştir kul iyiliği veya kötülüğü istemede özgürdür hiçbir kuvvetten bağımsız olarak kul ister Allah tealada onaylar.


[1] 6. En’am. 39;2. Bakara, 272

[2] 13. Ra’d. 33

[3] 39. Zümer. 36-37

[4] 91.şems.9-10

[5] İsmail Kazdal Kur’an’la birlikte düşünmek,İstanbul,1995.s125.

[6] 18. Kehf 29

[7] 76. İnsan.3

[8] 73. Müzzemmil.19

[9] 39. Zümer.57-59

[10] Tahsin Görgün. “Dil, kavrayış ve Davranış: kur’an’ın vahyedilmesi ve İslam Topliminin Ortaya ÇıkışıArasındaki Alakanın Tahliline Mukaddime Kur’an sempozyu ııı, Ankara.s147.”

[11] Kur’an’da yer alan “ختم,  طبع” kelimelerinin kullanımı bu anlamdadır. “45. Casiye. 23- 4. Nisa. 155” ayetlerde örneği vardır. İnsan hidayeti vea delaleti tercih ediyor, Allah Teala da bu tercihi onaylıyor.

[12] Kur’an’ın Anlaşılmasında Dil problemi, Mehmet Murat Karakaya, Marifet yay. İst-2003