Kalktım gittim ilim meclisine, ilim irfan geride kalmış, ille edep ille edep!

Archive for Mayıs, 2013

NAMAZ İBADETİN HÜKMÜ VE ÖNEMİ

 

   1- Namazın Hükmü

 

  Al­lah Teâlâ’nın var­lı­ğı­nı ve bir­li­ği­ni bi­lip tas­dik et­mek en bü­yük bir farz­dır. Bun­dan son­ra farz­la­rın en bü­yü­ğü ve en önem­li­si na­maz­dır. İma­nın dı­şa, top­lu­ma yan­sı­yan be­lir­ti­le­ri­nin ba­şın­da na­maz ge­lir. Na­maz kal­bin nuru, gön­lün süruru, ruhun gü­cü ve mü­’mi­nin mi­ra­cı­dır.

Çünkü namaz miracta farz olunmuştur namaz dışındaki tüm ibadetler zekat, oruc, hac ve tüm ibadetler vahiyle Cebrail aleyhisselam aracılığıyla gelmiş ve farz edilmiştir fakat namazı Allah Teala habibini huzura çağırmış hic bir beşerin ne insanın ne de meleğin hiçbir varlığın giremediği yere sidreti’l müntehaya efendimiz girip mirac hadisesinde efendimize Allah Teala namazı özel bir yerde özel bir ibadeti farz etmiştir. Buda namazın nekadar büyük, değerli ve önemli bir ibadet olduğunu gösterir namazın bir diğer önemini vurgulayan bir şey ise namazın günde beş vakit farz edilişidir. İslamın beş şartından olan kelime-i şehadet ömürde sadece birkere farzdır onun dışındaki getirdiğimiz şehadetler nafile ibadettir oruc tutmak ta yılda sadece bir kere ve bir ay farzdır zekata gelince oda yılda sadece birkere ve paran var ise fazdır hac ise ömründe sadece birkere farzdır namaz ise hergün ve beş vakit farzdır demekki bu derece önemli bir ibadetki her gün beş vakit emredilmiştir kabirde ilk sorulan namazdır namaz emrini eda etti isen diğer sorular kolay gelir bu sahih rivayetlerde sabittir.

Na­maz söz­lük­te “dua et­mek” ve­ya “ha­yır du­a­da bu­lun­mak” de­mek­tir. Al­lah Teâlâ bir ayette şöy­le bu­yu­rur: “(Ey Muhammed!) On­la­ra dua et. Çün­kü se­nin du­an on­lar için bir ra­hat­lık ve hu­zur­dur.”[1] Aslında farsça bir kelime olan “namaz”ın hukuk dilindeki ve Arapçadaki karşılığı “salât”tır.  Şer’an na­maz(salât); tek­bir ile baş­la­yıp selâm ile ta­mam­la­nan özel ha­re­ket ve söz­ler­den iba­ret bir ibadettir. İslam dini’nin kelime-i şahadetten sonra, birinci şartı namazdır.

Na­maz İslâm’dan ön­ce­ki semavi din­ler­de de em­re­dil­miş­tir. Hz. Mu­ham­med (s.a.s), beş va­kit na­maz farz kı­lın­maz­dan ön­ce, yal­nız sa­bah gü­ne­şin doğ­ma­sın­dan ön­ce ve ak­şam gü­ne­şin bat­ma­sın­dan son­ra ol­mak üze­re iki va­kit na­maz kı­lı­yor­du. Son­ra mi­rac ge­ce­sin­de beş va­kit na­maz farz ol­muş­tur. Beş vakit namazının kılınmasının akıllı ve büluğa ermiş bir müslümana farz olduğu Ki­tap, Sün­net ve İcmâ de­lil­le­ri ile sabittir.[2]

“Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için önceden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız” [3]

Kuran’dan deliller

Kur’an’da namazın farziyetine delalet eden ayetler çoktur. Bunların çoğu emir sığasıyla veya ihbârî cümlelerle Kur’an’da yer almaktadır. İçerisinde namaz geçen ayetler incelendiğinde bir kısmının, “Namazı kılınız”[4], bir kısmının, “Namazı kılarlar”[5], bir kısmının, “Namazı kıl”[6] şeklinde olduğunu, bir kısmının, “Namazı kıldı, kıldılar ve kılanlar”[7] tarzında olduğu görülür. Ayrıca iki ayetin, “Namazla yardım dileyin”[8] emrini ihtiva etmekte iken, bir ayetin,”Namazları koruyun/onlara devam edin”[9], bir ayetin ise, “Sarhoş iken namaza yaklaşmayın”[10] şeklinde olduğu görülür. Tek bir ayette “Namazı kısaltmanızda bir sakınca yoktur”[11] ifadesi yer alırken, bazı ayetlerde, “Namazı emret, kılmalarını söyle”[12] tarzında bir emir vardır. “Bana namaz kılmamı tavsiye etti”[13] ifadesinin yer aldığı tek bir ayetin yanında namazın, “Şayet kılarsa, kıldığında…”[14] gibi şart formuyla kullanıldığı pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden bir kısmı önceki ümmetlerle ilgili olup onların da namazla mükellef olduklarına işaret etmektedir.Mesela,İmam Kurtubi tefsirinde, Bakara süresinin 43 ayetinde şöyle açıklamaktadır: Namazı dosdoğru kılınız,zekatı veriniz ve rüku’ edenlerle siz de rüku’ ediniz.Bu ayetteki emir vucub (farziyet) ifade eder. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur.[15]

Sünnet’ten deliller

Namaz, İslâm’ın beş temel esasından biri, dinimizdeki yeri ise tartışma götürmez bir ibadettir. Bu gerçeği hadisler şu şekilde izah etmişlerdir:

“Abdullah İbn Ömer (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahualeyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına, Hz. Muhammed’in Allah’ın Elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır”[16] Ebû Umâme (r.a)’ dan;

“Rabbiniz Allah’a karşı gelmekten sakınınız. Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Malınızın zekâtını veriniz. Amirlerinizin (Allah’a isyanı

olmayan) emirlerine uyunuz. Rabbinizin cennetine giriniz.”[17] Yukarıdaki hadisler namazın, İslâm’ın beş temel esasından biri olduğunu izah ederken, zikredeceğimiz hadisler de namazın inkârı mümkün olmayacak şekilde müminler üzerine bir farz olduğunu ve farz olduğunu bildiği halde namazını devamlı kılmayan kimsenin dahi cehenneme gitmesine sebep olabileceğini bize açıklamaktadır: Osman (r.a)’dan; Allah Resulü (sallallahualeyhivesellem) buyurdu:

“Kim namazın sabit bir farz olduğunu bilirse cennete girer.”[18] Ubâde b. Sâmit (r.a)’dan:

Allah Rasülü (sallallahualeyhivesellem) şöyle buyurdu:

   “Allah kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır. Küçümsemeden her kim bu namazları tam kılarsa Allah ona, kıyamet gününde cennete koyacağına dair kesin söz vermiştir. Kim de onları hafife alarak eksik şekilde yapıp gelirse, Allah katında ona verilmiş bir söz olmaz. Dilerse onu azaplandırır, dilerse bağışlar.”[19]

   Namazın dinimizdeki önemini ortaya koyan en önemli göstergelerden biri de, kıyamet gününde Yaratıcının huzurunda verilecek ilk hesabın namaz olmasıdır. Bu gerçeği de hadisler bize izah etmektedir:

Ebû Hureyre (r.a)’ın naklettiği bir hadiste de şöyle buyurulur: “Kıyamet Gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey farz namazdır. Eğer bu namazı tam olarak yerine getirmişse ne güzel. Aksi halde şöyle denilir: Bakın bakalım, bunun nafile namazı var mıdır?” Eğer nafile namazları varsa, farzların eksiği bu nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer farzlar için de aynı şeyler yapılır”[20].

NAMAZIN ÖNEMİ VE EHEMMİYATI

İlahi teklifler, genel anlamda iki şeyi talep eder, tazım – Allah’ı yüceltme ve tahzib-i insaniye – insanı terbiyeleme ve geliştirmek. Namaz ve oruç gibi ibadetlerde hem tazım, hem de tahzib-i insaniye bulunmaktadır. Şeriatta bu iki ibadet esas ibadetler olarak kabul edilmiştir.

Bununla birlikte, bu ibadetler için bazen müsaade ve ruhsatlar bulunmaktadır. Çünkü genel anlamda şeriat, kolaylaştırma ve zarar vermeme amacıyla kurulmuştur. Farz amellerin farzıyetine inanılması nasıl gerekiyorsa, o kadar bu amellerin yapılmasında Allah tarafından gelen kolaylıkları kabul etmek de gerekmektedir. Bu refahatları kabul etmemek, cinayet olarak algılanabilir[21].

İnsanın Allah katındaki değeri, ancak sahip olduğu takva ve yaptığı ibadetleri iledir[22]. Allah’a ibadet konusunda hiçbir kul istisna teşkil etmediği gibi, hiçbir insana da imtiyaz ve ayrıcalık tanınmamıştır. Bütün peygamberler öncelikle kendileri ibadetle görevlidirler[23] ve daima gönderildikleri insanlara “Allah’a kulluk etmeyi” emretmişlerdir. Diğer bir deyişle, “Allah’a kulluk etmelerini emretmek için her ümmete bir peygamber gönderilmiştir.[24] Namaz ise diğer bütün ibadetlerin özü ve özeti sayılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde “namaz dinin direğidir”[25]

Allah, Kur’an’da, namazın, ibadetlerin en önemli olduğuna dair haber vermektedir. Namazın dinde, şeriatta yeri ve önemi, şüphe kalmayacak derecede, çok sayıda ayet ve hadislerde açıklanmaktadır. Nur süresinde, namazın en önemli ibadet olduğu hakkında şöyle buyurulmaktadır: ‘Hem namazı kılın, zekâtı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz’[26]. Belagat ilminden bilindiği üzere, değerli bir şeyin yanında başka birisini zikretmek, ikincisinin de değerli olduğunu göstermektedir. Taha suresinde,  ‘Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl’[27] sözleriyle namazın yüceliği en üst dereceye çıkartılmıştır.

Namazın önemine dair hadisler de bulunmaktadır. Hz. Ömer b. el-Hattâb şöyle anlatıyor: “Bir gün Allah’ın Resul’ünün yanında idik. Beyaz elbiseli, siyah saçlı bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk izi yoktu, ama hiçbirimiz kendisini tanımıyorduk. Hz. Peygamber’in önünde diz çöküp oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de Allah’ın Resul’ünün dizlerinin üzerine koyup sordu:

“- İslâm nedir? Bana anlat” Allah’ın Resulü cevap verdi: “-İslâm Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in, Allah’ın elçisi olduğuna inanman, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucunu tutman, gücün yeterse Hacca gitmendir”

Bu sorulardan sonra iman ve ihsan hakkında sorular sordu ve cevaplar aldı. Bu sorulardan sonra kıyamet alâmetlerini de soran adam kalkıp gitti. Arkasından baktılar, hemen ortadan kaybolmuştu. O’nun kim olduğunu merak eden ashâb-ı kirama Allah Resulü şöyle buyurdu: “- O Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi.”[28]. Hz. Peygamber, İslam’ın şartlarını sayarken ilk önce kelime-i şehadeti sonra namazı sayıyor. Buradan anlaşılan husus, namaz, şeriatın ve dinin direğidir. Namazsız bir Müslüman dini yaşaması düşünülemez.

Hz. Peygamber, günde beş vakit namazı, bir insanın kapısının önünden akıp giden bir ırmağa, namaz kılmayı da bu ırmakta her gün beş kere yıkanmaya benzetmiş ve şöyle demiştir; “Ne dersiniz, birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı? Sahabeler, “Kalmaz ey Allah’ın elçisi” deyince Peygamberimiz “İşte beş vakit namaz buna benzer. Allah namaz sayesinde günahları siler”[29] buyurmuştur.

Yine de namazın önemini gösteren ve onu terk edenin imanı terk edenin menzilinde olması hakkında Hz. Peygamber söz etmiştir: ‘Muhakkak ki, kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır’[30]. Bu ayet ve hadisler, namazın ne kadar önemli, terk edenin de ne kadar büyük bir suç işlemiş olduğunu göstermektedir.

Namazın daha toplayıcılık bir niteliği vardır. Onda her türlü ibadetten bir parça bulunmaktadır. Bu hususu göz önünde tutarak, namazın, en önemli ibadetlerin birisi olduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca namaz, işlenmiş hata ve günah kirlerinin giderilmesini de sağlar, dolayısıyla onun sosyal bakımından da yararı vardır. Buna dair Kur’an’da bilgi verilmektedir. Ankebut suresinde namazın toplumsal yararlık boyutu şöyle açıklanmaktadır: ‘Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir’[31].

Dünyada en üst makamdan en aşağı görülenine kadar herkesi aynı safta toplayıp, Allah’ın karşısında hepsinin insan olarak eşit olduklarını namaz kadar vurgulayan bir başka eylem yoktur.

 

 

 

 


[1] Tevbe 9/103.

[2] Akyüz,Vecdi,Mukayeseli İbadetler İlmihali(Cild-I)  , İz Yayıncılık, İsanbul 1995, s 83-88.

[3] Bakara: 2/110

[4]Mekke’de inen ayetler: Yunus, 10/87; Rum, 30/31; En’am, 6/72. Medenî ayetler: Bakara, 2/43,

83, 110; Nisâ, 4/103; Nur, 24/56; Mücâdele, 58/13; Hac, 22/78; Müzzemmil, 73/20;

[5]Mekke’de inen ayetler: Neml, 27/3; Lokmân, 31/4; Medine’de inen ayetler: Bakara, 2/3;

Mâide, 5/55; Enfal, 7/3; Tevbe, 9/71; Beyyine, 98/5.

[6]Mekke’de inen ayetler: Tâhâ, 20/14; Ankebût, 29/45; Lokmân, 31/17. Medine’de inen ayetler:

Hûd, 11/114; İsrâ, 17/78.

[7]Mekke’de inen ayetler: İbrâhim, 14/40; Fâtır, 35/18, 29; Şûrâ, 42/38;. Medine’de inen ayetler:

Bakara, 2/177, 277; Nisâ, 4/162; Râd, 13/22; Hac, 22/35; Ahzab, 33/33.

[8]Medine’de inen ayetler: Bakara, 2/45, 153.

[9]Medine’de inen ayet: Bakara, 2/238.

[10]Medine’de inen ayet: Nisâ, 4/43.

[11]Nisâ, 4/101.

[12]Mekke’de inen ayetler : En’am, 6/72; İbrâhim, 14/31; Meryem, 19/31, 55; Tâhâ, 20/132.

[13]Mekke’de inen ayetler : Meryem, 19/31, 55.

[14]Medine’de inen ayetler: Nisâ, 4/102, 103, 142; Mâide, 5/6, 12, 58; Tevbe, 9/5, 11, 18; Cum’a,

62/10.

[15] İmam Kurtubi, El-Camiu li Ahkami’l- Kur’an, (Terceme ve Notlar M.Beşir Eryarsoy, Cild 2), Boruc Yayınları, İstanbul 2001, s 24 .

[16]Buhârî, İman, 1, 2; Müslim, İmân, 19-22.

[17]Tirmizî, Cum’a, 80 (No:616-II,516); İbn Hanbel, V, 251. Tirmizî, bu hadis hakkında “hasen-sahih”

demiştir.

[18]İbn Hanbel, I, 60.

[19]Ebû Dâvud, Vitir, 2 ( No:1420); Malik, Muvatta’, Salatü’l-Leyl, 14 (I,123).

[20]Tirmizî, Salât, 118; Ebû Dâvûd, Salât, 145; Nesaî, Salât, 9; İbn Mâce, Salât, 202.

[21] Carullah, Musa, Antologiya Tatarskoy Bogoslovskoy Mısli, Musa Carullah Bigiyef, Tatarskoye Knijnoye İzdatelstvo, Kazan, 2005, s. 145.

[22] Furkan. 25/77.

[23] Nahl, 16/99.

[24] Nahl, 16/36.

[25] Tirmizi, İman, 8; İbn Hanbel, V, 231, 237.

[26] Nur, 24/56.

[27] Taha, 20/14.

[28] Buhâri, İman, 37; Müslim, İman, 13.

[29] Buhari, Mevakit, 6; Muslim, Mesacid, 282.

[30] Müslim, Îmân, 134, Ebû Dâvut, Sünnet, 14; Tirmizî, Îman, 9; İbn Mâce, İkâmes-Salah, 77.

[31] Ankebut, 29/45; Maide, 5/12.